Beyşehir Gölü: 92 yıllık aynı kader, aynı acı
Bugün, aradan geçen yaklaşık bir asra rağmen Beyşehir Gölü, çok daha ağır bir kuraklık bilançosuyla tarihsel bir tekerrürü yaşıyor.
1933: Sular Çekildi, Tarih Fışkırdı
Bundan 92 yıl önce göl suları metrelerce uzağa çekildiğinde, göl tabanında gizli kalmış antik duvarlar, pişmiş toprak küpler ve bakır güğümler gün yüzüne çıkmıştı.
O dönem "acındıracak bir halde" olduğu yazılan göl, altındaki arkeolojik hazineyi bir talebenin okul müzesine taşımasıyla gündeme gelmişti.
2025: Derinlik Kayboldu, Kıyı Şeridi Tanınmaz Halde
Günümüzde ise durum bir "merak" konusundan ziyade, bir ekolojik felaket halini almış durumda.
1933’te suların çekilmesiyle ortaya çıkan o tarihsel zenginliğin yerini bugün, yüzlerce metre geriye giden kıyı şeridi, balçıklaşan ya da yüzeyinde çatlakların oluştuğu bir zemin ve derinliği yer yer 1-2 metreye kadar düşen bir su kütlesi aldı.
1930'lu yıllarda suların altından çıkan "mini mini kâseler" bugün yerini kuruyan sazlıklara ve karaya oturan teknelere bıraktı.
Geçmişin "Sırrı" Bugünün "Uyarısı"
Bir asır önce Konya Ovası’nı sulayan o "cazip ve şirin" göl, bugün can çekişiyor.
1933 yılındaki gazete kupürü, gölün korunması için yapılan sessiz bir çığlığın ilk belgesi gibi dururken; bugünkü manzara, bu uyarının ne kadar haklı olduğunu kanıtlıyor.
Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü, tarihinin en kritik eşiğinde: Beyşehir sadece tarihini değil, geleceğini de kaybediyor.